
Öyle bir dünya inşa
ettik ki, artık hepimiz herşeyin nasıl olması gerektiğini biliyoruz. Kimin
nasıl davranması gerektiğine, nasıl giyinip, nasıl konuşması gerektiğine karar
veren bir kitapçık var önümüzde. Düşünmeden kabul ettiklerimizle yazdık bu
kitabı. Ve kişisel önyargılarımızla. İçindeki kuralların hepsini, ya çekirdek
inançlarımız belirledi ya da toplumun yargıları.
Bu kitapçığı bir kenara
fırlatmak ve bir daha ona geri dönmemek mümkün mü bilmiyorum ama denemeliyiz.
Ben bir kadın değilim.
Ve bir kadın gibi düşünemem. Hemcinslerimin yüzde doksanı gibi, onların duygusal
tepkilerinin gerisinde gerçekten ne var, çoğu zaman anlayamam. Aslında itiraf
edeyim, kadınların çoğunun, kendi tepkilerini anlayabildiklerine de
inanmıyorum. Tıpkı erkekler gibi onların da ellerindeki kitapçığın kurallarına
göre yaşadıklarına inanırım. Tıpkı benim gibi. Tıpkı herkes gibi.
İş hayatında eşit
şartlar altında çalışmadıklarına inanmışlarsa, iş çıkışı anlaşılmaz bir hal
olabilir üzerilerinde. Sevdikleri insan masayı toplamalarına yardım etmeyi
akıl edememişse, yemekten sonra hüzünlü bir sessizlik çökebilir bedenlerine.
Çünkü kitapta hangi durumda nasıl davranacakları yazıyor. Ve hangi durumda
nasıl tepki verecekleri kolayca ezberlenebilir. Böyle davrandıkları için kimse kızamaz onlara. Herkes böyle. Onlar da herkes gibi işte.
Bu kural erkekler için
geçerli değil mi ? Tabi ki evet. Hem de bin beter detayıyla. Ama bu yazı
kadınlarla ilgili. Tıpkı hayatımızdaki herşey gibi.
İşte bu yüzden "onlar" önemli. Sadece uzun boylu ve güzel gözlü olanlar değil. Üretken ve bilmese bile
hissedebilen, karanlığı aydınlığa dönüştürebilen yeteneklerinden ötürü önemli.
Peki, bu kadar önemli
olmaları önemli mi ? Eğer farkına varamazlarsa değil. Hem de hiç değil. Denizin
derinliklerinde, bir istiridyenin kabukları arasında kilitli kalmış, dünyanın
en paha biçilmez incisi, onun orada olduğunu bilmeyen ve dolayısıyla da
üzerinde taşıyamayan bir kadın için ne kadar önemliyse işte o kadar önemli. Ne
kadar değerli, ne kadar benzersiz olduğunun farkında değilse... kısacası, hiç
önemli değil. Çünkü o, sıradan. Ve sıradan sıradandır. Kadın ya da erkek fark etmez.
Oysa bir kadın, kendinin ne
kadar değerli olduğunu bilmeli. Yapmak zorunda olduğu şeyin adeta dağları yerinden
oynatmak kadar zor olduğunu fark edebilmeli. Ve buna sırtını dönmemeli, bu
sorumluluktan kaçmamalı.
Ben biliyorum ki, inşa etmek zorunda olduğumuz şeyin O’na ihtiyacı var ve bunu o olmadan muhtemelen asla beceremeyeceğiz. Ama benim bilmem yetmez.
O da bilmeli. Ne kadar güçlü olduğunu bilmeli. Ne kadar önemli olduğunu ve
kaybedecek ne kadar az vakti olduğunu...
İçinde yaşadığımız
dünyanın ve onu paylaşan toplumların refahı, üretim kapasitesi, empatisi ve doğruluğun
savunuculuğu o'na bağlı...
Kutsal kitaplarda, son zamanlar için bir
kurtarıcıdan bahsedilir. Zorbalıkla, kuraklıkla, hırsızlıkla, bereketsizlikle savaşacak bir kurtarıcı. Dünyayı yeniden aydınlığa taşıyacak, duyguları ve üretkenliği ile hepimize ışık olacak bir lider.
...Kurtarıcının, bir kadın olabileceğine inanmalı. İçindeki kurtarıcı'yla barışmalı.