Teknoloji böylesine hızlı yol alırken, aşk mektuplarının yerini kısa mesajların almasını doğal karşılıyorum. Sakın beni yanlış anlamayın. Kısa olan kötü değildir. Aksine, iyi bir aşk mektubu çok kısacık olabilir, iki kelimeyle de yazılabilir.
Ne var ki teknoloji bize daha fazlasını, hep çok daha fazlasını sunmak için var. Artık duygularımızı ifade etmeyi değil "dialogları yönetmeyi" istiyoruz. Ne hissettiğimiz konusunda kararsısız. Masanın başına iyi bir şeyle oturup hayal kırıklığıyla kalkabiliyoruz. Çok iyi niyetle başlayan bir yazışmada, geciken bir mesaj neşemizi kaçırmaya yetiyor.
Shakespeare zamanları geliyor aklıma. Bir mektup yazılır, defalarca okunurmuş. Çoğu zaman yırtılır atılır, sonra en baştan yeniden yazılırmış. O zamanlar, kendini en iyi şekilde ifade edebilmek önemliymiş. Çünkü karşındaki insan... değeri bilinesi ve çok özelmiş.
Ama zaman çok şeyi değiştiriyor. Modası geçiyor bazı şeylerin. Ve malesef Shakespeare günlerinin de modası geçiyor. Ve karşınızdaki insana kusursuzca dokunabilme inceliğinin de...
Bütün bunların yerini yalnızlık alıyor. Çünkü insanoğlu, modern hayata yaklaştıkça romantizm'den vaz geçiyor. Oysa romantizm, CV'nizde bulundurabileceğiniz en sihirli kelime.
Şimdilerde pek moda olmasa da, bir cesaret anı yakalaması lazım modern insanın. Yeniden İflah olmaz bir romantik olmayı seçmesi lazım. Cümle kurmayı öğrenmesi, birlikte zaman geçirdiği insanların sessizleştiği anlarda neler hissettiğini bir kas gerilmesinde anlayabilmesi lazım. Bir öfke an'ında ağzından çıkanı kulağı duymayabilir - Öfkesi geçtikten sonra, sessizce "özür dilerim" diyebilmesi lazım.
Modası geçmiş olabilir. Ama tam bir centilmen - gerçek bir hanımefendi olmayı hatırlayabilmesi lazım.
Çok yakındakilerim bana kızıyor "elinde cep telefonuyla, film bile seyretme" dediğimde. Ne var ki, Modası geçmiş bir romantiğim ben. O filmin senaryosunu yazan adama "haksızlık" diyorum kendi kendime.
Çünkü çok hızlı tükenen zaman otoyolunda, kırıp dökerken hayatın onca fırsatını (ve yanında sürüklenen hayal kırıklıklarını) çoğumuz fark etmiyoruz neleri, nelerle değiştirdiğimizi. Her şey çok hızlı olup bittiği için, bir dizi filmle, snapchat'le, starbucks'ın geniş kanepelerinde hızla tüketilen kremalı bir kahve ile... yerine koyacak bir şeyler buluyoruz kaybedilen eşsiz anların.
...ve biri cüret eder de anımsatırsa bize neleri kaçırdığımızı... ağzımızdan çıkan bir çift söz öyle hızlı yol alıyor ki, ardından 1000 kızgın atlı savaşçı kovalasa, yakalayamıyor işte.