Prof. D'anna'yla yıllar önce bir konferans'ın açılış konuşması vesilesiyle tanıştık. Biraraya geldiğimizde o kadar çok konuşurduk ki, saatleri hınzırca tüketirdik. Nelerden mi konuşurduk ? Geçmişten ya da gelecekten değil tabi ki. Ama önümüze çıkan herşeyden...
Yaklaşık 2 yıl önce bir şey oldu profesör'e. "Türkiye için bir düş kurdum" dedi. Adını da "Visionary Leaders for Turkey" koydu. O günden sonra biz ne zaman biraraya gelsek, sadece bundan konuşur oldu. Gittiği her yerde hararetle bu düşü anlatır oldu.
(3 ay önce, Celal Aras Vakfı, ilk yolculuğa sponsor oldu.)
Stefano, 10 hafta sürecek bir eğitim programı için "open minds" avına çıktı, bir çok görüşmesini yan odamda yaptığı 500'e yakın genç insanla günlerce, haftalarca konuştu. Aralarından 42 tanesini seçti ve Floransa'ya götürdü. Zamana tutsak olmayan, draması, culinary'si, pazarlaması ve felsefesi olan bir tünelin içine soktu.
Bu yeni nesil indigoların, dün gece Ritz Carlton'da sertifika törenleri vardı. Yola çıkmadan önce de görmüştüm onları, ilk görüşmelere geldiklerinde de... Dün gece'nin farkı; yüzlerindeydi.
Zarif bir tebessüm yerleşmiş aura'larına. Bir sunum yaptılar. Rahat ve stresten uzak... Bir ara dolaştım salonun bir ucundan diğerine. Oturuşlarına, dinleyişlerine, birbirleriyle olan interaksiyonlarına baktım. Giydiklerine, aksesuarlarına, pantolonlarının paça boylarına, ayakkabılarının topuklarına. (Detaylar önemlidir bilirsiniz :)
Teknoloji, kısa bir süreliğine öğrendiklerini test etti ama, onlar bozulmadılar. O zarif tebessüm herşeyin üstesinden gelmeyi bildi. Sanki hücrelerinden endişe mikropları alınmış, yerine self esteem tohumu ekilmişti.
Dün öğrendim ki bu pilot program, şimdi evrensel bir yolculuğa çıkıyor. Bir Yunan şirketi olan Temenos'un sahibi George Koukis, öylesine etkilenmiş ki ilk programın meyvelerinden, dün gece Istanbul'a uçtu ve mezuniyet törenine katıldı. Nisan ayında projeyi Atina'ya taşıyor.
Saygısızlık olur doğrusu - bir paragraf açmazsam bu önemli adama; Hiç bir şeyi yokken, büyük bir imparatorluk kurdu Koukis. Üstelik etik değerlerden vaz geçmeden, ticari hedeflerini koyarken de maximus'tan azıyla yetinmeyen, sağlam bir imparatorluk... Yunan pasaportu taşımasaydı belki de Türk olurdu. O kadar benziyor hararetli tarzı.
Yeter dün gece hakkındakiler. İşin doğrusu çok bile konuştuk geçmişten ve yok olandan. Asıl söylemek istediğime gelmeli sıra :
Il Bottaccio mutfağına giren, bir yemek nasıl hazırlanır öğrenmiştir mutlaka. İş dünyasına da hazırdır umarım. Bu blog yazısı aracılığıyla (ve bu fotoğrafları bana ulaştıran sevgili Gonca'nın da yardımıyla) seslenmek istiyorum dün gecenin mezunlarına:
Aranızda marka ve iletişim danışmanı olmayı düşleyen birileri varsa eğer... Redcell, kapılarını aralamaya hazır. Sürprizlerle dolu bir interview gözünüzü korkutmazsa tabi :)
contact : alp@redcellonline.com