
Kestirme olsun dedim. Mezarlıkların arasından geçtim. Yalan söyledim - geçemedim. Hızla yürürken, bir kare durdurdu beni. Elio'nun bir sözü, hayat buldu karşımda. Ben gideceğim yeri unuttum. Bu mutlak hareketsizliği seyrede durdum. Bir kaç dakika geçti, sonunda cüret ettim, bu kareyi çekiverdim. İşte bu satırları o anda yazdım ben...
"...Gerçek bir lider'in en önemli güç kaynağı, mutlak hareketsizliğindedir..." demişti. Aklıma krallar, başbakanlar, şirket sahipleri, kulüp yöneticileri gelmişti. Oysa hiç birinde hareketsizlik görememiştim. Her an bir şeyin peşinde koşturuyorlardı. Daima bir sonraki randevunun telaşı içindeydiler. Hareketsizlik neredeydi ?
Belki de lider'i değil, liderliği aramalıydım. Neyse ki karşımda duruyordu. Bu defa geceden kalma bir sarhoş ya da uyuyakalmış bir sokak insanı, bir berduş ya da bir derviş kılığında...
Durdum. bir kenarda sessizce seyrettim. O bedeni değil, o ruh halini seyrettim. Mevlana'nın zıtlıklarını, Yang'in çocuklarını, Elio'nun krallığını seyrettim. Bedenleri değil. Ruh hallerini...
Yin gibi görünen bu yang adam, işte bana bunları düşündürttü. Yazmıycaktım. Bana kalsın demiştim. Lakin Gonca, "Black + White = 1" dedi, yazıverdim.
Bir kaç tuşa dokundum ama hala hareketsizim. Liderlik hevesimden değil, Rab sevgimden. Dünyanın hareketlerini tersine çevirebilecek o müthiş sırrı, bir mezarlığın köşesinde uyuya kaldığını iddia eden şu dervişe giydiren, beni durduran, hayatı durduran, o mutlak gücün sahibi yüzünden.