
Deron Williams, Sasha Vujacic, Thaba Sefolosha, Darius Songalia... Durun. Henüz bitmedi; Mehmet Okur, Semih Erden, Ersan İlyasova...
Lig başlıyor ve sanki sıradan bir sezonmuş gibi sessiz karşılıyoruz o'nu. Oysa olağanüstü bir lig başlıyor. Bir çok "marka" oyuncu, Avrupa'nın çeşitli liglerine dağılmış olabilir ama, ben kendi ligime bakarım. Benim lig'im hiç bu kadar pırıltılı olmuş muydu ? Basketbolu canlı seyretmem için hiç bu kadar çok sebebim var mıydı ?
Fenerbahçe'liyim ben. Lakin bu sezon, Deron için siyah beyaz. Sasha için lacivert beyaz olacağım maçlar var, formalarım hazır şimdiden… renkler teferruat olunca basketbolu tutacağım.
İşte bu yüzden anlayabilmiş değilim Efes'i, Fener'i, Kartal'ı, Cimbom'u. Anlayabilmiş değilim basketbol seyircisi için neden hiç bir efor harcamadıklarını. Oysa hiç bir bedel istemeden yardımlarına koşacak dostları var her birinin. Bir tanesi de benim.
NBA ligini benzersiz kılan "yetenekler" olduğu kadar "organizasyon becerisi" dir. öyle değil mi ? Oyunu bu kadar heyecanlı kılan, sosyal yaşantının en renkli detaylarından biri yapan şey, takımların ve marka sahibinin ortak organizasyon sinerjisidir. Los Angeles'ta önemli bir iş bağlantısının ödülü bir kenar koltuk biletidir. Erkek arkadaşına esaslı bir sürpriz yapmak isteyen genç kadın için, Knicks bileti bulunmaz bir jesttir.
Anlıyorum. Bu bir kültür meselesi ve uzun yıllar alır ama bu kültürün en önemli muhteviyatı, oyunun en parlak yıldızları, bu sene burada.
Gönül ister ki, ligin patronları, uzun vadeli bir basketbol seyircisi yaratabilmek için kullansın bu fırsatı. Basketbol, futbol seyircisine mahkum olmasın, kendi tutkulu seyircisini yaratsın. çok geç kalmadan yapsın bunu.
...çünkü ellerindeki bu ılık fırsat, sezon ortasında aynı uçağa binip gerisin geriye dönebilir.