
NBA’ciler alışıktır, önemli bir maç varsa, herkesin ışıkları kapalı, onlarınki açıktır. Londra Olimpiyatları açılış töreni de bir nevi NBA gecesidir. İngilizler, Beijing pırıtlısına ne kadar yaklaşabildi-sadece bunu bile merak etseniz, yani tarihimizde ilk defa 114 sporcuyla katılacağımızı pek umursamasanız dahi, sabahın 3’ünde ekran başında olmaya değebilir.
Zihin daha
mı berraktır ne… o saatte daha fazla detayı aklında tutuyor insan. Türk kafilesinin
geçişi, U2”nun “Beautiful Day” şarkısına denk düşmesi, benim için gülümseten
bir tesadüftür mesela. Mümin Gala diye bir atlet, Djibouti diye bir ülke
varmış. Olimpiyatlar olmasa benim için yoktu mesela. İsviçre’nin bayrağını
neden Federer taşımaz, merak konusudur mesela…
Ben
sporun her branşını severim. O 5 halka durunca karşımda, daha çok severim. Öyle
değil tabi ama, sanki daha dürüst, daha adil, daha sportmence gibi gelir
seyrettiğim her şey. Bir hakemin taraf tutabileceğine, bir oyuncunun bilerek
geçileceğine inanmak istemem. Naif diyebilirsiniz ve öyleyim aslında. Orada bir
maç yönetmek, bir madalya kazanmak, tarih yazmak demektir ya, kimse buna ihanet
etmez, inanç ülkemde.
Olimpiyat felsefesi böylesine kocaman bir şeyken hayatımda, bir reklamcı olarak bir şey daha takılır aklıma. Spor, spor'dan daha büyüktür. Yani bir maç 90 dakikada bitmez. Bir set 25 sayıda bitmez. Öncesi, sonrası, felsefesi, zihinlere ektiği tohumları vardır. Ve herşey, nasıl algılandığına bağlıdır.
Seyretmediyseniz, benim kütüphanemde yeteri kadar cazibeli bir kelime yoktur anlatabilmek için. Ama youtube var. Girin bakın. O meşale tasarımına, o uçan bisikletlere, 18 yaşındaki geleceğin şampiyonlarına atfedilen müthiş, müthiş motivasyona önce gözlerinizle, sonra ruhunuzla şahit olun. Londra oyunlarının açılış gösterilerini mutlaka "mutlaka" seyredin.
Spor, spor'dan daha büyüktür ve bu sihirli cümle, işte bu kadar güzel anlatılabilir.