Bugüne kadar herşeyi enine boyuna ölçmüş bir AKP hükümetinin, Gezi Park'ında böylesine sınıfta kalışını normal bulmuyorum. (Bir grup arkadaşım paronoya ile suçluyor beni, bir diğer grup, "sınıfta kalmışlık" lafından hiç hoşlanmıyor)
İşte bu yüzden tencerelerimi alıp sokağa çıkmıyorum. Birileri (üstelik çok uzaklarda birileri) fena halde kullanıyor gibi geliyor bizi. (Bir grup arkadaşım duyarsızlıkla suçluyor beni. Bir diğer grup, çok fazla film seyrettiğimi söylüyor)
Bir bira reklamını çok tehlikeli bulduğumu söylüyorum. (Bir grup arkadaşım iktidar yanlısı olmakla, bağnazlıkla suçluyor beni. Bir diğer grup yaratıcı sezgilerimi kaybettiğimden şüpheleniyor)
Başbakanımın tane tane cümleler kurmasını, "bu olayları iyi yönetemedik - özür dilerim" demesini bekliyorum. (Bir grup arkadaşım "yetmez" diyor. "istifa etmeli". Bir diğer grup, özür dilenecek hiç bir şey olmadığını savunuyor hararetle)
Oysa onlar benim dostlarım, çalışanlarım, öğrencilerim, müşterilerim. Onlar benim alışveriş yaptığım esnaf arkadaşlarım. Bazıları içki içer, bazıları ağzına koymaz. Bazıları Musevidir, bazıları Alevi. Bazıları zengin, bazıları daha az imkan sahibi. Bazıları Türk, bazıları Kürt, Güneyli, Karadenizli...
Bazıları dün Taksim'deydi. Bazıları bizim evde. Bazılarının dün gece nişanı vardı. Bazıları Belediye'de.
Yani o meşhur bira markasının söylediği gibi değil. Ayrılmışlık, bölünmüşlük, haklılık, haksızlık yok. İki taraf yok. Bu doğru değil.
Biz bize benzemek zorunda değiliz. Biz birbirimizi tanımak zorunda değiliz. Biz aynı sokakta, aynı şehirde, aynı ülkede oturmak zorunda değiliz. Biz ille de aynı fikirde olmak, aynı partiye oy vermek, körü körüne bir inanışın peşinden sürüklenmek zorunda değiliz. Direnişin yanında ya da karşısında olmak zorunda değiliz. Açık bir kalbimiz var bizim. Ne düşüneceğimize başkaları değil, kendimiz karar verebiliriz.
İçki masasında oturuyorsak, içmeyenden daha iyi, daha modern, bu ülkeyi daha çok seven değiliz. Namaz kılıp, dua ediyorsak, etmeyenden daha yakın, daha sevgili, daha imtiyazlı değiliz. Odamızda, evimizde, anahtarlığımızın üzerinde bir Mustafa Kemal imzası varsa eğer, bizler kitapları, Peygamberleri, Yaratıcıyı inkar edenler değiliz.
Biz bir'iz. Sadece... aynı değiliz.