Seçmek zorunda mıyız ? Bu yaz, hem tatile gidip hem çok çalışamaz mıyız ? 1'den 10'a kadar bir rakam seç deseler, biz onlara gülümseyip bakamaz mıyız ?
En çok sevdiğimiz film yıldızı, futbolcu, politikacı, onlarca, yüzlerce, binlerce olamaz mı ? Dünyanın en büyük lideri, hem Türk, hem Fransız, hem Afrikalı olamaz mı ?
Hayat... içinde her gün binlerce duyguyu barındırırken, güneş bazen açıp, bazen yerini rüzgara bırakırken, bazen düşünceli ve dalgın, bazen coşkulu ve mutlu olamaz mıyız ?
Bir gün gelir, karşımıza olağanüstü bir fırsat çıkarsa eğer... ona "hayır" ya da "evet" demek zorunda değiliz biz. Yeni bir şeye sahip olmak için, eskisinden vaz geçmek zorunda değiliz.
Biliyorum, öyle zannederiz. Bir şeyler giriyorsa hayatımıza, bir şeylerden vaz geçmek zorundayız. Eski kitaplar, yeni öğretiler, workshoplar, seminerler böyle söylemiştir bize. Anneler, babalar, en yakın arkadaşlar böyle fısıldamıştır kulağımıza. Bir şey verilirse, bir şey alınır derler. Yeni bir arabanın eskisi satılır. Bir dükkan açılırsa, bir dükkan kapanır derler. Peki ama... öyle midir gerçekten ?
Belki de öyle değildir. Belki de... karşımıza çıkan her şey, kendi kurallarıyla, iyilikleriyle, kesinlikleriyle ve sınırsızlığıyla geliyordur. Belki de onu sınırlandıran, kurallarını bozan, iyiliklerini kirleten biziz. Bedelsizliğine bedel biçen, hiç bir şeyin bitmediği bir dünyada bir şeyleri seçmek zorunda hissettiren şey, bizim "seçme" hastalığımız.
Belki de... biz izin vermediğimiz sürece, kimsenin bizi hipnotize etmeye hakkı yoktur.