İnanılmaz sandığımız herşeye inandığımız zamanlardayız. Evlerdeyiz.
İmkansız olan herşeyin mümkün olduğunu "kendi gözlerimizle gördüğümüz" günlerdeyiz. Enine boyuna düşünmelerdeyiz.
"Artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacak" klişelerine aldırış bile etmezken, bugünlerde durup dönüp bakmaklardayız.
Evimin yakınlarında bir göl var. Su öylesine bulanıktı ki, insanın bakası gelmezdi. İçinde rengarenk balıklar yüzermiş meğer. Ve şimdi sıra onlarda. Anlıyorum, gülümsüyorum, dakikalarca seyrediyorum. Benim seyretmek ve anlamak için, onların cam gibi suyun içinde biraz gösteriş yapıp bana zarif bir ders vermeleri için nasıl olsa bolca vaktimiz var.
Günler sonra ilk defa arabama atlayıp 2 km ötede yaşayan kardeşimin sitesine gidiyorum. Yeğenimin doğumgünü ve kızlar küçük bir pasta pişirdiler. Maskeli, eldivenli güvenlik görevlilerine teslim edip geri geliyorum. Yollar boş değil. Bilakis kalabalık. İnsanlar sokakta. Yarısında maske, yarısı başka dünyalarda. Anlıyorum, gülümsüyorum, gözümün ucuyla seyrediyorum. Benim seyretmem ve anlamam için, onların başkaldırarak, gelecekten endişe ederek bana verecekleri bir ders var.
Hayatın her kesidinden tanıdıklarım var. Malum, zamanım da var ya, konuşuyorum onlarla. Nasıl etkilendiklerini öğrenmeye çalışıyorum. Bir çift güzel söz, geleceğe dair bir senaryo, inanmak için bir bahane arayanlar var aralarında. Bir vizyon, bir liderlik emaresi, "merak etmeyin, bir planımız var sizin için" diyen bir ses duymaya ihtiyacı olanlar...
Anlamaya, gülümsemeye çalışıyorum. Nasıl olsa bolca vaktim var.