
"Marka iletişimi ve satın alma psikolojisi". İşte buydu. Beni çağırdıkları panelin konusu buydu. Yeditepe Üniversitesi'nin, artık kendimi evimde hissettiğim büyük salonunda, benimle birlikte - Kaan Ayçe, Canan Pehlivanoğlu, Uğur Alparslan da vardı.
Onlar konuşurken, "mutlaka yazmalıyım" dediğim şey de, işte buydu :
Kaan dedi ki, "Hayat hızla akıp gidiyor. Teknolojiyi, yeni medyayı, olan biteni "siz" takip edeceksiniz. Bu sektörde olmak istiyorsanız, yenilikler trenine bineceksiniz"
Canan dedi ki, "Merak edeceksiniz. Herkesin boşverdiğini siz sorup soruşturacaksınız. Kim ne giyer, neden giyer, kime güzel görüneyim der öğreneceksiniz"
Uğur ise öyle güzel bir köy hikayesi anlattı ki, öğrenilen, öğretilen herşeyin, zaten hayatın içinde olduğunu, koca bir kahkaha ile hatırlattı bana. Onları seviyorum. Güzel ve akışkan insanlar. Öyle yapmacıklar, süslü ve zor anlaşılır pazarlama saçmalıkları filan yok. Gördüğünü alıyorsun. Ve alışverişten de çok memnunsun.
Bütün paneller böyle miydi bilmiyorum. Bütün panelleri Yelda Karataş mı yönetti, bilmiyorum. Çünkü ben düşündüm. Birbirini tanımayan 4 sektör insanı bir masaya oturup, birbirini bu kadar kolay nasıl tamamlar diye... Sonra da gülümsedim. Yelda yaptı bunu. Tabi ki o yaptı. O'nun herkesi sarmalayan görünmez enerjisi yaptı.
Çok teşekkür ederim. Orada olmak için biraz nazlanmıştım. Ebru : Özür dilerim.
O şapkasıyla oturan "cool, calm and collected" genç adama, kürsüye çıkardığım yakışıklı çocuğa, tam önümde yanlamasına oturan güzel kıza, konuşmama "starter pack" oldukları için de minnettarım. Yeditepe (işte yeniden itiraf ediyorum) benim en sevdiğim kampüs... Evet, sen'sin.
Gene geleceğim.