
Dünyanın belki de en eski Hint hikayesidir. Belki de biliyorsunuzdur. Belki de bilmenize rağmen hiç okumamışsınızdır. Okumak ister misiniz ?
Çok eski zamanlarda bir orman varmış. içinde de, günlerdir aç ve susuz, yavaş adımlarla yürüyen, yorgun bir adam. Bu adam bir an içinden geçirmiş. "Keşke" demiş. "Arkamı döndüğümde bir sofra olsa, karnımı doyurabilsem". Adam arkasını dönmüş ve bir sofra bulmuş ve karnını doyurmuş. O kadar aç ve susuzmuş ki, bu sofra nasıl geldi diye merak bile edememiş.
Günlerdir ilk defa bir yemek yediği için de, üzerine bir rehavet çökmüş. "Keşke" demiş. "Arkamı döndüğümde, geniş, rahat bir yatak olsa." Adam arkasını dönmüş. Geniş ve rahat bir yatak varmış. Yatmış, uyumuş. O kadar yorgun ve halsizmiş ki, bu yatak nasıl geldi diye merak bile edememiş.
Uyandığında ormanın ortasında, karnı tok ve geniş bir yatağın içinde yapayalnızmış. Düşünmeye başlamış. Sofrayı, yatağı, bütün bu akıl almaz olayları bir bir aklından geçirmiş. Birden içini bir korku sarmış. "Garip şeyler oluyor etrafımda" demiş. Korkuyla birlikte ormanın derinliklerindeki sesleri de duymaya başlamış ve "Aman Tanrım" demiş. "Bir ormanın ortasında, yapayalnız ve savunmasızım. Yırtıcı bir hayvan gelir, saldırırsa, ben ne yaparım?" Adam arkasını dönmüş. Yırtıcı bir hayvan gelmiş. Saldırmış.
Bu çok eski hikaye, işte burda bitiyor. Düşüncenin, istemenin, düş kurmanın gücünü anlatıp gidiyor.
Yazdım. Çünkü iki gün önce ajansımda bu hikayeyi anlatırken "keşke" demiştim. Bunu blog'uma yazsaydım.