Kitap yazmak istediğini söyledi. Şaşırdım. Gülümsedim.
En çok ben
inanırım; insanlar yapmak istediği şeyi yapmalı, kilitli kalmamalı,
mecrubiyetler dünyasında yok olup tükenmemeli... Bu yüzden "iyki" dedim.
Bana ilk draft'ını
gönderdi. Bir kaç gün süründü sayfalar, bir türlü dokunamadı bana.
Sonra çok erken bir saatti - gönlüme düştü, gittim buldum bu sarı
zarfın içindeki kelimeleri.
Mustafa Sefa Güvenir... Bir yıl kadar
süren bir mesai arkadaşlığımız oldu. Lakin başka binalardaydık, nadiren
buluşurduk. Yoğun bir tempoda çalışırdı. Koşuşturma bu kadar çokken, bu kitabı yazacak duygu bolluğunu
nereden bulduğunu merak ettim doğrusu. Okudukça keşfettim. "Bolluk"
genlerine nakş edilmiş. Zamanla alakalı değildi bu.
Zor başlıyor kitap. Herkese göre değil
gibi yol alıyor. Açıldıkça açılıyor, içine alıyor, akıyor. Umarım
kızmaz bana, okuduğum haliyle yazdığım için. Ama kitap dediğin böyle
olmalı zaten. Çiçeklerden böceklerden bahseden uçak yolculuğu kitapları
gibi okunmamalı.
Bir cümle var içinde (hadi biraz kopya vereyim
- ilk 20 sayfada değil - ama ilk 20 sayfayı okumazsanız, cümleyi de
"oku"yamazsınız :) tanışırsanız o cümleyle, bir solukta akarsınız. E
bunu okuduysanız da mutlaka tanışırsınız :)
Daha fazla açmayayım
- Ben sizi özgür iradenizle başbaşa bırakayım. Alın diye zorlamıyorum ama...
dokunun bu kitaba. Bakalım o da size dokunacak mı ?
Dokunursa... Bazı şeyler değişebilir.