
Her şey nasıl başlar hatırlıyorsunuz değil mi ? Çekingenizdir. Sessizce bekleriz. Konuşulanları dinleriz, olan biteni seyrederiz. Çok dikkatliyizdir. Sürekli gözlemde...
Mekanın gediklileri konuştukça konuşur. Kahve makinasının yanında durur, sabah dolmuşta olanı anlatırlar. Çok da komik değildir aslında. Ama rahattırlar, güldürmeyi bilirler. Özgüven deriz, gıpta ederiz. Bizim de söyleyeceklerimiz vardır ama cesaret edemeyiz. Biraz utangaçlık, biraz çekingenlik. Can atarız ama bir türlü konuya giremeyiz.
"Çekingen olma" der en yakın duranımız. Bazen patron bile aynısını söyler. Çok isteriz aslında çekingen olmamayı, konuşmayı, katılmayı, fikirlerimizi paylaşmayı. Ama bir şey tutar bizi. çekingenizdir işte...
Sonra alışırız. Kendimizi buluruz. Kahve makinasının yanındaki yerimizi alırız. Kimse tutamaz artık bizi. konuştukça konuşuruz. uçuşan fikirlerimizin haddi hesabı yoktur. gün gelir birileri gelir, çok konuşuyorsun der. gülümseriz ama susmayız. Alışmışızdır bir kere. Artık çekingen olmamanın tadını çıkarırız.
Sahne almak diye bir deyim vardır. Konuşulanların içinde bize ait bir şey bulursak (ki her zaman buluruz) sahne alırız. Deneyimlediğimiz bir şeyden bahsediliyordur. Güçlü hissettiğimiz bir konudur. Yakınlarımızdan birinin başına gelmiştir. Bir kitap okumuşuzdur, bir film seyretmişizdir. Bahane çoktur. Mutlaka konuşmak gerekir...
...
Kardeşimle işten dönüyorduk. Zor olanı keşfettik. Zor olan, çekingenliği üzerimizden attıktan sonra, söyleyecek onca şeyimiz varken susabilmekti. Çok güçlü hissettiğimiz bir konu konuşulurken bir masa etrafında... sessizce seyredebilmekti. Sahne bizi davet ederken, nezaketle gülümseyip "hayır" diyebilmekti.
Kardeşim bunu yapabilen biridir. Ben se şimdilik, sadece deneyebilen.