Isabella geldi. Ajans da gelsin dedi. Levent'le Eser gitti. Ben de gittim. Dinledim.
İyi
bir akşamdı. Yağmurlu ve verimli. Bizimkiler uzun bir sunum yaptı.
Biraz da özeleştiri. Dediler ki : "...Bugüne kadar reaktiftik. Itiraf
edin, çok da iyiydik. Ama artık pro-aktif olacağız. Önce biz yapacağız,
siz sonra isteyeceksiniz..."
Eve geldim. Karen Armstrong'un bir söyleşi vardı. Severim öyle şeyleri. Oturdum, dinledim.
Buddha'yı
anlattı. Ve o'ndan 500 sene önce yaşananları. Ve bugünün ortadoğusunu.
Ve tabi ki iş dünyasını. Benzerlikleri, zıtlıkları, zıtlık gibi görünen
benzerlikleri... Laf Pro-aktivite'ye gelince Isabella geri döndü.
Levent de, Eser de...
Söyleşin içinde Yaratıcı'yla
buluşma ritüelleri vardı ve yeni bir fikir üretmenin sıradanlığın -
alışık olduğumuz dünyanın içinde var olmadığı tespiti... Rahiplerin,
Yaratıcı adını ağızlarına almadan evvel günlerce nasıl arındıklarını anlattığı bölüm unutulmazdı.
Bundan 2500 sene önce yaşayanların zihninde, yeni bir fikir
üretmek, sıradan insanların yapabileceği bir şey değildi. Yeni bir
fikri davet etmek bir ritüel gerektirir, daha yüksek bir sorumluluk ve
hedefinden şaşmayan bir odaklanma becerisi...
Bilirdim
kolay olmadığını. Karen sayesinde yeniden hatırladım. Pro-aktif olmak,
Yaratıcı'nın adını ağzımıza almadan evvel günlerce arınmamızı
gerektiren bir duruma benzermiş meğer. Müthiş bir hazırlık, yüksek
sorumluluk ve adanmışlık.
Bilirsiniz,
web sitemize yazdıklarımızı çok önemserim. Yanlış hatırlamıyorsam bir
yerlerde "...to deliver our promises..." yazmıştık.
Pro-aktif olacağız dedik. Artık mutlaka öyle olmak zorundayız - Çünkü Levent ve Eser söz verdiler !